27 Şubat 2010 Cumartesi
26 Şubat 2010 Cuma
Saklı mektup...
Yollanmamış mektuplarım vardı şehr-i kalbimde
Kahrını geceden alan bir sabahla azalan umutlarımı
Çoğaltan bir yangının şahidiydim!
Geceydi.
Bir feryâdın kınasını ellerime yaktığım ah-u figânım; mektuplarımdı.
Mektup dediğimse, insana kulaksız duyduran, gözsüz gördürendi.
Küllü bir sırdı…
Yüzü suyu hürmetine yaratıldığımın hatrına inleyen nağmeler tutturdum her gece.
Derdimi dert ile kavurdum
Derdimde kavruldum!
Dedim; “Rabbim! Ben sana dua etmekle hiç bedbaht ve mahsûn olmadım!”
İhbârı ertelenen isteğimdi tek müsebbibim.
İsteğim; Tüm kederlerimi helâk edecek bir muştu!
Çilem; Taşıyabileceğim kadar!
Sabahın tekil çoğulluğuna yakındı karanlıklar.
Bir gün mekânın meçhule yakın avuçlarındayken ben,
Yalaz yalaz kıyılarıma düşerken yıldırımlar,
Yükümü taşıyamazken dağlar,
Kıracakken dalımı kahırla esen rüzgârlar,
Kurşun kurşun izini sürdüğüm adresi buldum!
Yusuf’u görenlerin bıçağındaki sır ne ise,
Mecnun’u çöllere düşüren ne ise,
İnsanı dünyadan firâr ettiren şey ne ise,
İşte onu buldum!
Rahmet vardı gazabın üstünde
Ve tüm sözlerin öncesine yazdım adını.
Onu şahit tuttum âhiretime
Onu şahit tuttum emânetime
Yolunu yoluma bağladım.
Tüm üşümeklerden sıyrıldım
Açtım yüreğimi nasibime
Mektuplarımı yollamaya başladım bir bir adresine.
Eriyiverdi havf ile recâ arasında gidip gelen satırlarımın buzları
Murâdımdı bu!
Dedi: “Her duâya cevap var!”
Allah’a ısmarladık…
Gidiyorsun… demek! Beni böyle bırakıp…
Bugün olmasa yarın, öbür gün… Zaten gideceksin; bu belli!
Ama… O ne güzel teselli öyle…
Bir daha … Ne olur bir daha söyle!
Demek yalnızken de yalnız kalmadık!
Giderken söylediğin var ya:
Allah’a ısmarladık…
Bir daha, bir daha söyle!
Yalnızlık yok madem bize…
Gel/sen: Hoş geldin!
Git/sen: Güle güle!
25 Şubat 2010 Perşembe
ALIŞ VERİŞ
Sultan Abdülhamid'in eşi Müşfika Hanım ,yaşı ilerlemesine rağmen güzelliğinden pek bişey
kaybetmemiş.Şakalaşmayı da seven Müşfika Hanım birgün kızı Ayşe Sultan'a şöyle demiş:
''Bak kızım,eğer ben bu güzelliğimi sana satacak olsam kaça alırsın?''
Kızı Ayşe Sultan da annesinin bu sorusuna tebessümle şu karşılığı vermiş:
Eğer ben sana şu gençliğimi satacak olsam, sen kaça alırısn anneciğim?
24 Şubat 2010 Çarşamba
*~~tutsak~~*
23 Şubat 2010 Salı
22 Şubat 2010 Pazartesi
Geceyi Verme, Gündüzü Arama!..
Ey can!
Haberin var mı? Senin dertlerle, kederlerle harap olmuş,
yıkılmış gönlünde, Hakk’ın gizli bir hazinesi vardır.
Aklını başına al da, şu yıkık gönül köyünü,
Bağdad şehri ile bile değişme!
Allah’a yemin ederim ki,
senin şu karanlık gecen, yüzlerce gündüzden daha iyidir.
Geceyi verme, gündüzü arama!”
Hz. MEVLÂNÂ
( Dîvân-ı Kebir )
Haberin var mı? Senin dertlerle, kederlerle harap olmuş,
yıkılmış gönlünde, Hakk’ın gizli bir hazinesi vardır.
Aklını başına al da, şu yıkık gönül köyünü,
Bağdad şehri ile bile değişme!
Allah’a yemin ederim ki,
senin şu karanlık gecen, yüzlerce gündüzden daha iyidir.
Geceyi verme, gündüzü arama!”
Hz. MEVLÂNÂ
( Dîvân-ı Kebir )
Hayata dair...
Her ayrılık, gitmek değildir
Her gidiş de ayrılık değil…
Sen ruhun ile gönlünün nerede olduğuna bak
Bedeninin nerede olduğuna değil…Dizimin dibinde olan, en uzağımdır da
Deniz aşırı olan yüreğimin içindedir…
Sen gidenin, gittiğine üzülme
Hiç önemli değil,
Gitmesine izin veren, dilerse geri getirir…
Gitmek onun elindedir de
Geri getirmek “ el Cebbar” olanın elindedir… Şunu da deme;
Her gidiş de ayrılık değil…
Sen ruhun ile gönlünün nerede olduğuna bak
Bedeninin nerede olduğuna değil…Dizimin dibinde olan, en uzağımdır da
Deniz aşırı olan yüreğimin içindedir…
Sen gidenin, gittiğine üzülme
Hiç önemli değil,
Gitmesine izin veren, dilerse geri getirir…
Gitmek onun elindedir de
Geri getirmek “ el Cebbar” olanın elindedir… Şunu da deme;
“ gitmesi, kaderimizmiş.”
Öyle değil! Bana inan öyle değil!
Hele bir "canı gönülden" dönmesini iste, kaderiniz "birlik" olur…
“Dönerse anlamı yok” da deme, gönlünle çelişme
El Cebbar olan, kırılan kemiği milimi milimine birleştirir…
Öyle değil! Bana inan öyle değil!
Hele bir "canı gönülden" dönmesini iste, kaderiniz "birlik" olur…
“Dönerse anlamı yok” da deme, gönlünle çelişme
El Cebbar olan, kırılan kemiği milimi milimine birleştirir…
“Ya, benim gönlüm o ne olacak” deme, onu da deme
Ne kadar çok olgunlaştın bu acı ile inkar etme…
Gitmesi seni inşa etti, yıkıp perişan etmedi
Allah’a kaçtın da O’nda eğlendin…
Ne kadar çok olgunlaştın bu acı ile inkar etme…
Gitmesi seni inşa etti, yıkıp perişan etmedi
Allah’a kaçtın da O’nda eğlendin…
Hasılı yaşadığın acıları yabana atma
Kişiyi acıları derinleştirir...
Teşekkür et, minnettar ol yaşatana
Duacı ol sağlığına… Ne olursa olsun sevmekten de vazgeçme…
Burada birbirini seven ahirette birbirinindir
Orada ikilik yok, kıskançlık yok, sen ben yok…
Kınayan yok, her şey seven gönüllerindir
---alıntı---
Kişiyi acıları derinleştirir...
Teşekkür et, minnettar ol yaşatana
Duacı ol sağlığına… Ne olursa olsun sevmekten de vazgeçme…
Burada birbirini seven ahirette birbirinindir
Orada ikilik yok, kıskançlık yok, sen ben yok…
Kınayan yok, her şey seven gönüllerindir
---alıntı---
21 Şubat 2010 Pazar
Aşksız geçen zaman utanılacak zamandır
Aşk birbirinde yok olmaktır,iki iken bir olmaktır birliğe, ermektir. Aşığın benliği sevgilin zatında yol olacak,Yunus un deyişiyle"sen çıkarsan aradan geriye kalır Yaradan".Yani benlik yok edilecek ,varlığa kavuşalıcaktır. Var olmak için yok olmak gerekir. Bir yürekte aşk varsa başka bütün sevgiler yanar kül olur.Sevenden sevilenden başka ne varsa yakar hatta sevgili için kendini de yakar. Aşk olmayınca neşe ve sevinç artmaz.Aşksız olursa en güzel vücut bile salınamaz.Buluttan denize yüz damla düşer ama aşk harekete geçmedikçe hiç biri sedefte inci olamaz. Sen şehvet ve arzularına aşk adını vermişsin ,halbuki şehvetten aşka giden yol çok uzundur. Kainatta var olan her şey ,sevgilinin tecellisinden ibarettir.Aslında ,aşık bir perdedir.Var olan ancak sevgilidir .Aşık ise bir ölüdür .Var gibi görünen bir yoktur.
Aşk deliliktir biz delinin delisiyiz...
...MEVLANA...
Aşk deliliktir biz delinin delisiyiz...
...MEVLANA...
20 Şubat 2010 Cumartesi
19 Şubat 2010 Cuma
Ben Bir Sürgünüm…
Ben bir sürgünüm, kendi içimde kaybolmuşum.
Bir gönül rüzgarı esmiş savurmuş bir kıyının en tenhasına…
Ne gelen var ne selam gönderen. .
Bir kaç kayık var yakınımda, onlarda terkedildikleri zamanı unutmuşlar. Bir deli rüzgarın sesiyle dalıp dalıp gidiyorlar.
Sanırdım ki insan unutulunca mahvolur, meğer çok sevilmek te bir imtihanmış.
Tıpkı yusuf gibi… Sevilirken düşmemiş miydi Mısır’ın en tenhasına Yusuf?
Sevilirken itilmemiş miydi en uzağına aşkın?
Derken;
Arada sular değiyor yüzüme, ayaklarım ıslanıyor ama arada.
Çok sevilmişim, ondanmış bu sürgünüm. ))) Tüm gözlerden uzak olmalıymış, tek bir gözün baktığı yerde olmalıymışım. Sorgularım bitmiş, sesim kesik, kaderime rıza makamındayım…
Saadet Bayri
Bir gönül rüzgarı esmiş savurmuş bir kıyının en tenhasına…
Ne gelen var ne selam gönderen. .
Bir kaç kayık var yakınımda, onlarda terkedildikleri zamanı unutmuşlar. Bir deli rüzgarın sesiyle dalıp dalıp gidiyorlar.
Sanırdım ki insan unutulunca mahvolur, meğer çok sevilmek te bir imtihanmış.
Tıpkı yusuf gibi… Sevilirken düşmemiş miydi Mısır’ın en tenhasına Yusuf?
Sevilirken itilmemiş miydi en uzağına aşkın?
Derken;
Arada sular değiyor yüzüme, ayaklarım ıslanıyor ama arada.
Çok sevilmişim, ondanmış bu sürgünüm. ))) Tüm gözlerden uzak olmalıymış, tek bir gözün baktığı yerde olmalıymışım. Sorgularım bitmiş, sesim kesik, kaderime rıza makamındayım…
Saadet Bayri
Sorma Hâli Sînemi
Sevgili öyle altüst ediciydi ki sorma.
Hicranı öyle ateşli geldi ki sorma.
Dedim, yapma! Dedi, yapma da yapmayayım.
Bu bir tek söz öyle hoşuma gitti ki sorma.”
İşittim ki; iki ayrı şehirmiş sebeb-i hüznü, divane edermiş gönlünü. İstanbul’da olmayan lakin İstanbul’dan olan endamı işler dururmuş ruhuna. Uykuya dalmayı beklermiş ruhuna can katanın bakışları misali bir Boğaziçi rüyasına. İstanbul’un iki köprüsü kirpiklerini hatırlatırmış, asude denizi ise gözlerini…
İçinde bir şey varmış; yerini bilmediği, misafir edemediği… Kıvılcım kıvamında hissettiği, yangına meyleden bir şey… Ağrıdıkça ağrıyan, çığlığı kalbini aşıp tüm hücrelerine dağılan… Kurduğu cümleleri öznesiz bırakan, yan yana sayısız noktalar koyduran…
- Ki fikrince kâfi imiş üç nokta(…) hangi yoğunlukta olursa olsun yazılan-
Rengini hakkıyla seçemediği bir halmiş bu. Maviden kırmızıya, kırmızıdan maviye kalbedermiş. Mavinin teslimiyetinden, kırmızının tutsaklığından dem vururmuş. Mavideki deniz kokusunu, kırmızıdaki heyecanı üflermiş can-u ruhuna.
Yine bir vakitmiş ki; hasretin yaktığı, gönlünün sebeb-i tebessümünden gelen tek kelâma yandığı bir vakit. Her yangından sonra sanki tekrar nefes aldıran sonbahar gibi düşmüş gönül rüyası geceye. Sonbahara varmak, ona uyumakmış. Sonbaharı solumak, ona uyanmak…
Aşk’ın hâlleri hece hece yer etmiş sinesinde.
Aşk…
Aşka…
Aşkta…
Aşktan…
Ne gelirse gelsinmiş… Yeter ki “gelsin”miş… “Gitmesin”miş…
Ki zaten yetmemiş, bitmemiş; gelmiş, gitmemiş…
Biçarenin gönül hanesi mülevven bir hâldeymiş. Bir husufmuş ki hayalî, düşte kalmış; ay tutulmamış. Divanenin hüsünperest bakışları, hüzne meylettirmiş kalbini.
Vardım yanı başına, dedim ki nasıl bir hâldir bu… Dedi ki, sorma; bir ömür, bir gönül süruru bu…
…
Bana meçhuldür o âşığın hâli, dedi bana ki, sade sun zikrettiklerimi…
Gönlünün düştüğü ateşi takdim edemiyor oluşunu, dilinin dile gelemeyişini bağışla. Kalbine düşenleri tasvir edemeyişini, sîretini suretine vuramayışını bağışla… Hem bilmez misin sen ey biçarenin kalbine taht kuran! Gönülcüğünü hâlden hâle kalbeden ey!
Bir ney sesinden daha hüznengizânedir dile değdirmek kalpteki terennümâtı.
Rabia Çağlayan
Hicranı öyle ateşli geldi ki sorma.
Dedim, yapma! Dedi, yapma da yapmayayım.
Bu bir tek söz öyle hoşuma gitti ki sorma.”
İşittim ki; iki ayrı şehirmiş sebeb-i hüznü, divane edermiş gönlünü. İstanbul’da olmayan lakin İstanbul’dan olan endamı işler dururmuş ruhuna. Uykuya dalmayı beklermiş ruhuna can katanın bakışları misali bir Boğaziçi rüyasına. İstanbul’un iki köprüsü kirpiklerini hatırlatırmış, asude denizi ise gözlerini…
İçinde bir şey varmış; yerini bilmediği, misafir edemediği… Kıvılcım kıvamında hissettiği, yangına meyleden bir şey… Ağrıdıkça ağrıyan, çığlığı kalbini aşıp tüm hücrelerine dağılan… Kurduğu cümleleri öznesiz bırakan, yan yana sayısız noktalar koyduran…
- Ki fikrince kâfi imiş üç nokta(…) hangi yoğunlukta olursa olsun yazılan-
Rengini hakkıyla seçemediği bir halmiş bu. Maviden kırmızıya, kırmızıdan maviye kalbedermiş. Mavinin teslimiyetinden, kırmızının tutsaklığından dem vururmuş. Mavideki deniz kokusunu, kırmızıdaki heyecanı üflermiş can-u ruhuna.
Yine bir vakitmiş ki; hasretin yaktığı, gönlünün sebeb-i tebessümünden gelen tek kelâma yandığı bir vakit. Her yangından sonra sanki tekrar nefes aldıran sonbahar gibi düşmüş gönül rüyası geceye. Sonbahara varmak, ona uyumakmış. Sonbaharı solumak, ona uyanmak…
Aşk’ın hâlleri hece hece yer etmiş sinesinde.
Aşk…
Aşka…
Aşkta…
Aşktan…
Ne gelirse gelsinmiş… Yeter ki “gelsin”miş… “Gitmesin”miş…
Ki zaten yetmemiş, bitmemiş; gelmiş, gitmemiş…
Biçarenin gönül hanesi mülevven bir hâldeymiş. Bir husufmuş ki hayalî, düşte kalmış; ay tutulmamış. Divanenin hüsünperest bakışları, hüzne meylettirmiş kalbini.
Vardım yanı başına, dedim ki nasıl bir hâldir bu… Dedi ki, sorma; bir ömür, bir gönül süruru bu…
…
Bana meçhuldür o âşığın hâli, dedi bana ki, sade sun zikrettiklerimi…
Gönlünün düştüğü ateşi takdim edemiyor oluşunu, dilinin dile gelemeyişini bağışla. Kalbine düşenleri tasvir edemeyişini, sîretini suretine vuramayışını bağışla… Hem bilmez misin sen ey biçarenin kalbine taht kuran! Gönülcüğünü hâlden hâle kalbeden ey!
Bir ney sesinden daha hüznengizânedir dile değdirmek kalpteki terennümâtı.
Rabia Çağlayan
18 Şubat 2010 Perşembe
DERT AĞACI
Eski çiftlik evini onarmak için tuttuğum marangoz işteki ilk gününü güçlükle bitirmişti. Arabasının patlayan lastiği onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş; elektirikli testeresi bozulmuş ve şimdi de eski püskü arabasının motoru çalışmıyordu.
Onun evine götürürken yanımda taş gibi oturuyordu. Evine vardığımızda ailesiyle tanışmam için içeri davet etti. Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu; dalların uçlarına her iki eliyle dokundu. Kapı açıldığında adam şaşırtıcı bir biçimde değişti. Yanık yüzü gülümsemeyle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi. Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye gelirken ağacın yanında durdum ve ona eve giderken ağacın dallarına niye dokunduğunu sordum.
O benim dert ağacım! dedi. Elimde olmadan işimde kimi sorunlar çıkıyor; ama o sorunlar eşim ve çocuklarımın değil. Bunun için iş sorunlarımı her akşam eve girerken o ağaca asıyorum. Sabahları yeniden onları ordan alıyorum. Ama gülünç olan ne biliyormusunuz. Ertesi sabah onları almaya gitiğimde, astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum.
17 Şubat 2010 Çarşamba
~~Saklımdasın Ey Yar~~
yürüyorum ey yar
insanların arasında
kimi yorgun kimi dökük
kanar sabır yarasında
özlüyorum seni zamanla barışamadım
geçip gidiyor ömür günlere doyamadım
ucum yok bucağım yok
saklımdasın ey yar haberin yok
yıllar geçti sönmedi ateş
yanıyorum ey yar haberin yok
üşüyorum ey yar
yangınların ortasında
yürek kırgın yürek talan
kanar sevda yarasında
kahırlı yılları çizdin alnıma
Dost eyledin beni göçüp giden kuşlara
insanların arasında
kimi yorgun kimi dökük
kanar sabır yarasında
özlüyorum seni zamanla barışamadım
geçip gidiyor ömür günlere doyamadım
ucum yok bucağım yok
saklımdasın ey yar haberin yok
yıllar geçti sönmedi ateş
yanıyorum ey yar haberin yok
üşüyorum ey yar
yangınların ortasında
yürek kırgın yürek talan
kanar sevda yarasında
kahırlı yılları çizdin alnıma
Dost eyledin beni göçüp giden kuşlara
16 Şubat 2010 Salı
BiR SıR
14 Şubat 2010 Pazar
Aşka pervane olma zamanı..
Pervanenin kanatlarında buldum kendimi önce...
Sonra pervanenin kendisi oldum...
ateşe uçan Halim perişan ateşe uçan bir meftun olarak
Kayboldum hayatın var olmuş yokluğuna...
Göremedim hayatta doğruyu sermeste olarak.
Ateşin aşkına sermeste oldu varlığım
Yandık ve yine yandık bir pervane aşkıyla.
Aşkın kabesinde imama uyduk cemalullaha doğru,
Ab-ı Aşk oldu sözler düştü gönüllere.
Sırılsıklam oldu yaşlar gözlerden düşerken,
Ağladı yaşlarım Aşka...
Yandı aşkla...
13 Şubat 2010 Cumartesi
Hükmü Yok Sensizliğin...
hükmü yok acının ,hüznün bile hatta
tüm yollarım kapandı ,bu tipi boranda
kucağımda güllerin sana hasret kaldı yar..
öksüz gülümsemeler sardı dört yanımı
kelimelerden inciler dizdiğim sen
ne haşin savurdun çiçeklenmiş dallarımı
her mevsim sana yeşermişliğimle
efsunlu bir hengamenin mızrabıyım bak..
yedi kat gökler okşarken kederimi
bir susturabilsem ,ah!..içimde konuşan seni
diz çöktüğüm kıyametim ...
kop artık ,zincirlerim çözülsün!
insan bir kere ölür..
sen bana her gün ölümsün ...
gecelerden yıldız toplar gibi
sen topladım her şirin çehreden
sen biriktirdim her gün
kıvrımları kederle derinleşen yüzümde
bakamadığım ne varsa ondasın
aynalarla aram yok nicedir
kahrettiğim kendime ,
kastedebileceğim
Tek bir sigaram bile yok...
ne hacet deyip güldün ,biliyorum...
biliyorum ... ilk kurbanın değilim
biliyorum ...zehrinle sarhoşluğum
tek cazibeli görünüşüm ...
şarkısız bir ölüyüm şehrinde
yakınlığının kıyısına vurmuş cesedim yar
bekliyorum zaman yokluğu dem vururken
ellerimi çekiyorum senli geleceklerden
kendimi seçiyorum işte ,kendimi...
şarkılar söylüyorum sana inat...
yeni baştan...
ya leyl
11Şubat perşembe
tüm yollarım kapandı ,bu tipi boranda
kucağımda güllerin sana hasret kaldı yar..
öksüz gülümsemeler sardı dört yanımı
kelimelerden inciler dizdiğim sen
ne haşin savurdun çiçeklenmiş dallarımı
her mevsim sana yeşermişliğimle
efsunlu bir hengamenin mızrabıyım bak..
yedi kat gökler okşarken kederimi
bir susturabilsem ,ah!..içimde konuşan seni
diz çöktüğüm kıyametim ...
kop artık ,zincirlerim çözülsün!
insan bir kere ölür..
sen bana her gün ölümsün ...
gecelerden yıldız toplar gibi
sen topladım her şirin çehreden
sen biriktirdim her gün
kıvrımları kederle derinleşen yüzümde
bakamadığım ne varsa ondasın
aynalarla aram yok nicedir
kahrettiğim kendime ,
kastedebileceğim
Tek bir sigaram bile yok...
ne hacet deyip güldün ,biliyorum...
biliyorum ... ilk kurbanın değilim
biliyorum ...zehrinle sarhoşluğum
tek cazibeli görünüşüm ...
şarkısız bir ölüyüm şehrinde
yakınlığının kıyısına vurmuş cesedim yar
bekliyorum zaman yokluğu dem vururken
ellerimi çekiyorum senli geleceklerden
kendimi seçiyorum işte ,kendimi...
şarkılar söylüyorum sana inat...
yeni baştan...
ya leyl
11Şubat perşembe
12 Şubat 2010 Cuma
11 Şubat 2010 Perşembe
9 Şubat 2010 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)